Son günlerde dünya genelinde insan hakları ihlalleri ve adalet arayışları göz önünde. Özellikle genç bireylerin hukuksuz bir şekilde tutuklanması, toplumların tepkisini çekiyor. Bu durumun son örneği, Türkiye’deki Rümeysa Öztürk oldu. Rümeysa, devletin güvenliğini tehdit eden bir durumla suçlanarak haksız yere tutuklandı. Bu durum karşısında bir ABD’li profesör, Rümeysa’ya dikkat çekmek ve onun özgürlüğü için uluslararası kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla açlık grevine başladı.
Rümeysa Öztürk, Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden birinde öğrenci olarak eğitimine devam eden entelektüel bir gençtir. İleri görüşlü düşünceleri ve toplumsal konulara duyarlılığı ile bilinen Öztürk, çeşitli sosyal projelerde yer almış, gençlerin haklarını savunan bir aktivist kimliği geliştirmiştir. Ancak bu durumu, onu ülkesinde bazı güç odaklarının hedefi haline getirmiştir. Türkiye’deki mevcut iktidar karşıtlarına karşı sert tutumları ile bilinen hükümet, muhalif sesleri bastırmak amacıyla kanunları çiğniyor. Rümeysa, öğrenci gösterilerine katıldığı ve eleştirilerini dile getirdiği için "devletin güvenliği" ile suçlanarak tutuklandı. Bu durum, akademik dünyada büyük bir infial yarattı ve onun özgürlüğü için uluslararası bir talep oluştu.
Bu olay üzerine Harvard Üniversitesi'nden bir profesör, sanıldığı kadar uzak, fakat bir o kadar da ilgilendiren Rümeysa’nın durumu ile ilgili sessiz kalmayı reddetti. Onun bu cesur adımı, sadece bir açlık grevi değil, aynı zamanda bir dayanışma sembolü haline geldi. Bu profesör, “Benim için Rümeysa, yalnızca bir öğrenciden öte. O, geleceğimizin teminatı olan genç neslin bir parçası. Onun özgürlüğü için sesimizi yükseltmeliyiz.” diyerek, kamuoyunda bu tutuklamaya karşı duyarlılığı artırmayı hedefliyor. Açlık grevi, bu tür durumlarla ilgili toplumsal farkındalığı artırmak, haksızlıkları dile getirmek adına yapılan eylemlerin bir parçasıdır ve işe yaradığını gösteren birçok örnek vardır.
ABD’li akademisyenin başlattığı bu girişim, hem yerel hem de uluslararası alanda dikkat çekti. Birçok sosyal medya platformunda etiketler ile birlikte paylaşılan mesajlar, duruma dair hızlı bir mobilizasyon sağladı. İnsanlar, Rümeysa’nın özgürlüğü için imza kampanyalarına katılmaya ve onun adına seslerini yükseltmeye başladılar. Destekçiler arasında sanatçılar, aktivistler ve akademisyenler yer aldı. Çeşitli kuruluşlar, Rümeysa'nın durumuna dair hazırladıkları basın bildirimlerinde, hukuksuzluğa karşı durulması gerektiğinin altını çizerken, adalet çağrısını da yinelediler.
İnternet üzerinden yapılan kampanyalar ve açlık grevine yönelik destek gösterileri, Rümeysa’nın tutuklu yargılanma sürecinin daha birçok insana ulaşmasına ve insanların bu konuya dikkat çekmesine olanak tanıdı. Belirli bir süre sınırı olmadan devam eden açlık grevi, Rümeysa’nın sesinin yankılanmasına ve herkesin ona ulaşabilmesi amacıyla şeffaflık sağlıyor. Rümeysa’nın durumunu daha geniş bir kitleye ulaştırmayı hedefleyen bu eylem, şu an itibarıyla birçok ülkeye yayılan bir destek hareketi haline gelmiş durumda.
Açlık grevinin sürdüğü günlerde birçok ülkede Rümeysa ve onun durumuna dikkat çeken etkinlikler düzenlendi. Protestolar, açık hava toplantıları ve sanatsal performanslarla bu duruma destek olan kitleler, yargı bağımsızlığı ve insan hakları konusundaki çağrılarını duyurdu. Rümeysa’nın babası, kızının kamuoyunun destek mesajlarını aldığını belirterek, “Bu sadece Rümeysa için değil, tüm gençlik ve adalet için bir mücadele. Bizim sesimiz, onun özgürlüğünü getirecektir.” dedi.
Sonuç olarak, ABD’li profesörün başlattığı açlık grevi, Rümeysa Öztürk için sadece bir destek değil, aynı zamanda adalet arayışının bir sembolü haline geldi. Bu durum, dünya genelinde insanların yakından takip ettiği, insan hakları ve özgürlük mücadelesinin önemli bir örneği oldu. Rümeysa üzerinde süregelen baskılar, sadece onun değil, aynı zamanda taşıdığı değerlerin de sorgulanmasına neden olmakta. Herkes, adaletin bir an önce tecelli etmesi ve Rümeysa’nın özgürlük mücadelesinin başarıyla sonuçlanması için umutlu. Bu durum, bize gösteriyor ki, bir insan için başlatılan mücadele, aslında tüm insanlık için verilen bir savaştır.